Halepçe Katliamı : İnsanlık Tarihine Kara Bir Leke!

Halepçe Katliamı, insanlık tarihinin en acı ve utanç verici olaylarından biri olarak anılır. 16 Mart 1988 tarihinde, Irak’ın kuzeyindeki Halepçe kasabasında gerçekleşen bu korkunç olay, Saddam Hüseyin rejiminin Kürtlere yönelik sistematik soykırım politikalarının bir parçasıydı. İran-Irak Savaşı sırasında, El-Enfal Harekâtı kapsamında düzenlenen kimyasal saldırı, binlerce masum insanın hayatını kaybetmesine ve on binlercesinin yaralanmasına neden oldu. Bugün, Halepçe Katliamı’nın 37. yıl dönümünde, bu trajediyi hatırlamak ve gelecek nesillere aktarmak hepimizin sorumluluğu.
Halepçe’de Neler Yaşandı?
Halepçe Katliamı, Saddam Hüseyin’in emriyle Irak ordusunun kimyasal silahlar kullanarak gerçekleştirdiği bir toplu kıyımdı. Saldırıda hardal gazı, sarin ve VX gibi ölümcül kimyasal maddeler kullanıldı. 16 Mart sabahı, Halepçe semalarında uçaklar belirdiğinde, kasaba halkı sıradan bir gün geçireceğini düşünüyordu. Ancak kısa süre içinde gökyüzünden yağan zehirli gazlar, sokakları bir ölüm tarlasına çevirdi. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar; ayrım gözetmeksizin herkes bu vahşetin kurbanı oldu. Resmi rakamlara göre 5.000’den fazla insan hayatını kaybetti, 10.000’den fazlası ise ağır yaralandı. Ancak gerçek sayıların çok daha yüksek olduğu tahmin ediliyor.
Saldırının en çarpıcı yönlerinden biri, kimyasal gazların yaydığı elma kokusuydu. Bu masum kokunun ardında yatan ölüm, Halepçe’yi “elma kokulu soykırım” olarak tarihe kazıdı. Katliamın ardından kasaba adeta hayalet bir şehre dönüştü; 198 köy tamamen yok edildi, 216 köy ise harabeye çevrildi. Hayatta kalanlar, ömür boyu sürecek sağlık sorunlarıyla mücadele etmek zorunda kaldı. Bugün bile, katliamın etkileri bölgede hissediliyor; kanser vakaları, doğumsal anomaliler ve solunum hastalıkları gibi sorunlar, Halepçe halkının peşini bırakmıyor.
Katliamın Ardındaki Politik Gerçekler ve Dünyanın Sessizliği
Halepçe Katliamı, İran-Irak Savaşı’nın kaotik ortamında gerçekleşti. Saddam Hüseyin, İran ordusuyla işbirliği yapan Kürt Peşmergeleri bastırmak ve bölge üzerindeki kontrolünü pekiştirmek için bu vahşi yöntemi seçti. “Kimyasal Ali” lakaplı Ali Hasan el-Mecid’in komutasındaki Irak ordusu, sivilleri hedef alarak insanlık suçu işledi. Ancak bu katliam, yalnızca Saddam rejiminin eseri değildi; dönemin süper güçleri ve komşu ülkeler, bu korkunç olaya sessiz kalarak dolaylı bir suç ortaklığı sergiledi. Batılı ülkelerin Irak’a kimyasal silah teknolojisi sağladığına dair iddialar, katliamın uluslararası boyutunu gözler önüne seriyor.
Birleşmiş Milletler’in tıbbi incelemeleri, saldırıda kullanılan gazların türünü doğrulasa da, uluslararası toplumun tepkisi yetersiz kaldı. 2010 yılında Irak Yüksek Ceza Mahkemesi, Halepçe’yi soykırım olarak tanıdı; ancak bu karar, kaybedilen canları geri getiremedi. Türkiye ise katliam sonrası 120.000’den fazla Kürt mülteciye kapılarını açarak insani bir duruş sergiledi. Yine de, Halepçe’nin acısı, dünya vicdanında yeterince yankı bulamadı.
Halepçe’nin Mirası ve Unutulmaması Gereken Dersler
Halepçe Katliamı, yalnızca Kürt halkının değil, tüm insanlığın ortak acısıdır. Bu olay, kimyasal silahların ne denli yıkıcı olduğunu ve sivillere yönelik saldırıların asla kabul edilemez olduğunu bir kez daha kanıtladı. Hiroşima ve Nagasaki’den sonra, kimyasal silahlarla toplu katliamın yaşandığı üçüncü yer olarak tarihe geçen Halepçe, barış ve adalet arayışının sembolü haline geldi.
Bugün, Halepçe’yi anmak, sadece geçmişe saygı duruşunda bulunmak değil, aynı zamanda geleceği inşa etmek için bir çağrıdır. Katliamın 37. yılında, sosyal medyada #HalepçeKatliamı etiketiyle paylaşılan mesajlar, bu acının unutulmadığını gösteriyor. Halepçe’nin hikayesi, savaşın ve baskının her türlüsüne karşı durmamız gerektiğini bize hatırlatıyor. İnsanlık, bu tür trajedilerin tekrarlanmaması için tarihinden ders çıkarmalı ve vicdanını her zaman diri tutmalı.